Yeri gelmişken söyleyeyim; Barcelona'nın şu turkuaz formasını sevemedim yıllardır. Nedenini bilmiyorum ama beğenmiyorum. Konumuza gelelim; Alexis Sanchez. Kendisiyle ilk tanışmam FM sayesinde oldu. 2006 yılında ilk kez Avrupa'ya adımını attı Şili'li yıldız ve o günden bu yana gösterdiği gelişim gerçekten muazzam. İlk izlediğimde dikkatimi çeken özelliği herkeste olduğu gibi topla ya da topsuz çok süratli olmasıydı. Udinese onu gelişimini sürdürmesi ve maç tecrübesi kazanması için önce Colo Colo ve ardından River Plate'e kiraladı ki zaten 2008 senesinde Arjantin ligi şampiyonluğu yaşadı. Ardından 2008-2009 sezonu başında Udinese'ye dönen genç yıldız, Avrupa'ya kendini bu tarihten sonra tanıtmaya başladı. O sezon başına kadar çoğu futbolseverin tanımadığı bir isimdi Sanchez. Değinmek istediğim konu da onun gol yollarındaki gelişimi üzerine. 2008-2009 sezonunda 35'i lig olmak üzere toplamda 43 maçta sadece 3 gol atmış 2 asist yapmış. 2009-2010 sezonunda ise 32'si lig 36 maçta 6 gol 5 asist yapmış. Yani ilk iki sezonundaki istatistiklere bakarsak aslında klasik bir kanat oyuncusu performansı göstermiş. Bu tip hızlı ve yetenekli kanat oyuncuları çok sayıda var dünyada ama golcü olanları Barca ve Real'de oynuyor. Nitekim geçtiğimiz yaz Alexis'in Barcelona'ya transferinde bu kriter baş rolü oynadı. Barcelona'nın 2003 yılından bu yana uyguladığı ve Guardiola'nın başka bir boyuta çıkardığı 3'lü gizli forvet kontenjanında kendine yer bulabiliyorsa Alexis, bu kriterlere uyduğu içindir. İtalya'da oynanan sert savunma futbolunun da etkisi vardı tabii gol sayısının düşük olmasında ama takımdaki abisi Di Natale takır takır atıyordu golleri hala da atıyor gerçi. İlk iki sezonunda onu izleyenler eksik olan özelliklerinin üstüne gittiğinde birgün harika bir oyuncu olacağını biliyorlardı. 2010 Dünya Kupası'nda Şili Milli takımında Marcelo Bielsa'nın Valdivia ile beraber en önemli oyuncusydu. Turnuvada çeyrek finalde İspanya'ya elenene kadar baştan sona harika bir performans sergiledi ve adı büyük klüplerle anılmaya başladı ama o doğruyu yaptı Udinese'de kaldı. 2010-2011 sezonu Alexis'in bence kariyerinin kırılma noktasıdır. Günden güne oyunu öğrenen Alexis, saf kanat oyuncusu özelliklerinin yanına topsuz alan becerisi ve golcülük de ekleyince geçen sezonu 33 maçta 12 golle kapattı. Özellikle son iki yılda şutlarını inanılmaz geliştirdi ki 2008 senesinde onu izleyenler kaleciyle karşı karşıya pozisyonlarda yaptığı vuruşları bilirler. Bu sezon daha sezonun yarısı yeni bitmişken toplamda 11 gole ulaştı üstelik 25 maçta. Bunlardan 8'ini ligde attı 13 maçta. UCL'de ise 3 maçta 2 golü var ikisi de iki gün önce oynanan maçta Leverkusen'e. Tabii ki de Alexis'in bu istatistikleri yakalamasında uzay futbolu oynayan Barcelona'nın ve Xavi-İniesta-Messi gibi futbol virtüözlerinin de etkisi var, daha fazla pozisyona giriyor ama gol vuruşları 3-4 yıl öncesine oranla yüzde 200 gelişti diyebilirim. Milli takımda da 42 maçta 14 gol gibi yüksek bir rakama sahip. Bu yıl attığı gollere baktığımızda hem ceza sahası içinden hem de dışından nefis golleri var, bu özellikleriyle günden güne komple bir oyuncuya dönüşüyor. Oyununda hala eksik yerler var, misal oyun okuma becerisi henüz yeterli düzeyde değil belki ama buna rağmen potansiyelli oyuncu seviyesinden yıldız oyunculuğa geçiş yapmıştır Alexis. Ben onun bu denli bir gelişim gösterebileceğini düşünmüyordum. Ama bu gelişimi gösterebildiyse ondan daha fazlasını da beklemek mümkün tıpkı Messi'nin oyununun taktiksel kısmını son 2-3 sezonda olağanüstü boyutlara çıkarması gibi. Sadece Şili'nin değil tüm Güney Amerika'nın son 5 yılda yetiştirdiği en önemli yeteneklerden biri olduğu aşikar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder